Bugün sevgililikten evliliğe (ya da inancında evlilik şart değilse evliliksiz) ve sonra çocuk yapmaya kadar uzanan o yola değinmek istedim. Çünkü daha önce de söylediğim gibi; adaylar anne-baba olmak için belli kurallara tabi tutulmalı, bu kontrol altına alınmalı ve gerekirse çocuk yapma ehliyeti gibi çözüm bulunmalı fikrimi halen daha savunmaktayım. Aslında toplumdaki sosyal kurallara, dayatılanlara, sınırlandırılmalara da karşıyım fakat kurallar olmazsa insanlıktan çıktığınız ve aşırı bencilleştiğiniz için karşı olduğum kadar savunuyorum da. Yani ne zaman insan gibi yaşamayı öğreniriz o zaman hiç bir sosyal kural olmasın. İnsan sadece inancının gereğini yapsın. İnanmıyorsa da onun gereğini yapsın.*** Bu da imkansız yani. Her neyse.
Bunu düşündüğümde kaç yaşında olduğumu bilemiyorum ama çok büyük sayılabilecek bir yaşta değildim. Ve ben bunu o yaşta düşünebildiysem demek ki bilinçlenmek için erken ya da geç diye bir şey yok.
Bizim toplumumuza göre düşünelim. Biriyle tanıştın, tanıdığını kabul ettin, ev yuva kurmaya karar verdin, evlendin, eeee madem her şeyimiz tam bari meyve yani diğer bir deyişle çocuk yapalım dedin. İnsana sormazlar mı sen o çocuğun sorumluluğunu alabilecek misin diye? O çocuğu en iyi şekilde yetiştirebilecek misin, sabrının sınırının bilincinde misin, duyarlılık ve farkındalık kazandın mı, empati ve sempati kurulabiliyor musun, öğrenmeyi seven biri misin, öğretmek için istekli misin, kendi BEN inin dışına çıkıp artık çok kişilikli düşünebilecek misin, gücün ne kadar, imkanın ne kadar, ne verebililirsin, o çocuğun baktığı yöne koşabilecek kadar hızlı mısın ya da arkasında durup destek olabilecek kapasiten var mı? Bunları bir düşünsene kardeşim hemen çocuk yapıyorsun.
Paran yok çocuk yaptın diyelim. O çocuğun istekleri olacak yapamayacaksın. O üzülecek sen o üzüldüğü için üzüleceksin. Sonra sen mutsuz olacaksın ister istemez o çocuk da mutsuz olacak. Sonra bu döngü sürüp gidecek. Al sana mutsuz bir çocuk, mutsuz insanlar..
Empati kuramıyorsun diyelim. O çocuk anlaşılmak isteyecek. (İster yeni doğmuş olsun ister iki yaşında olsun ister 30 yaşında olsun. Büyüdükçe değişen tek şey etrafındaki insan sayısı.) Küçükken gördüğü sınırlı insanların içinde sen varsın. Sen de empati kuramadığın için o çocuk başka seçeneklere de yönelemediği için al sana empati yoksunu mutsuz çocuk. Sonra o çocuklar büyüyor onlarla başka kişiler uğraşmak zorunda kalıyor. Sonra o mutsuzluğun içine o başka insanı da sokuyor o da mutsuz oluyor. Al sana mutsuz insanlar.
Seçtiğin kişinin/eşin artık en başta olduğunu düşündüğün kişi olmadığını fark ettin ya da sana öyle geliyor onunla iletişim kuramadığın için mutsuz oldun o çocukla ilgilenemedin suçu o çocuğa attın ne olacak mutsuz bir çocuk. Kendini hayatı boyunca suçlu hissedecek bir çocuk. Ne oldu mutsuz en az üç kişi.
Bu böyle sürüp gider. Yani dört dörtlük olamazsın tabi ki ama biraz çabalasan keşke. Biraz düşünsen. Etrafındaki seçebildiğimiz insanları bile düşünmek gerekken çocuğu nasıl düşünmezsin?
Bu olayın bir de diğer tarafı var yani mutlu insanlar tarafı. En güzel tarafı. Hep mutlu olmaktan bahsetmiyorum. Mutsuzken bile sakinliği koruyup mutsuzluk çemberini parçalamak isteyen insanların mutluluğu. İşte herkesin böyle olması gerekiyor. Hep mutlu olamayız tabi bence olmamalıyız da. Ama mutsuzluğun içinde mutluluğu bulmak daha sağlam bir mutluluk getiriyor diye düşünüyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder