17 Mart 2014 Pazartesi
Gerçeğin bedeli suskunluktur.. ?!
Ben aslında çok konuşan biriyim. Şu an bunu okusalar beni tanıyan arkadaşlarım saçma salak konuşma deyip çok konuşurum dediğime gülebilirler tabi. Haklılar da :D Ama konuşurum. İlla sesli konuşmak gerekmiyor sonuçta.
Niye konuşmuyorum acaba? Çocukluktan bilinç altımda kalan nedenler olabilir, mümkündür. Bir de alışma evresi de bende biraz uzun sürüyor. Birini sevmezsem mümkün değil bir daha sevmem. Yani şimdiye kadar hep öyle oldu sonrası için bir şey diyemem. Hislerime de çok fazla güvenirim. Genelde de yanıltmazlar. Ayrıca düşündüğümden farklı davranırsam kendimi çok ikiyüzlü hissediyorum. Bu da bir etken. Tanıdığım her yeni insanla ne konuşulur bilmemem de bir etken. Söylediğim şeyler bir acısına mı dokunur diye düşünmem de bir etken. Sonuçta insanız çok sevdiğimiz birinin en sevdiği rengi duyduğumuzda bile anılarımızı çağırabiliriz. O an hissettiğim şeyle davranışımı ayarlayamamam da bir etken. Çok heyecanlı biri olmam da bir etken. Gereksiz şeyleri konuşmayı sevmemem de bir etken. Konuşma konusunda kendime hiç güvenmemem de bir etken. Yani etkenler bir sürü. He bu arada küçümsemek ya da insanları yüceltmek gibi bir anlam çıkartma yazdıklarımdan. Ortada bir yerlerde düşünmeye çalış. Hayatım boyunca hiçbir zaman hazır cevap birisi olamadım maalesef. Çok isterdim ama en yeteneksiz bile olabilirim bu konuda. İnsanlar çatır çatır cümleleriyle dikkati başka yöne çekmeyi çok iyi yaparken benim gibi düz insanlar onları hayranlıkla izler. Politik olmak bir insanda olabilecek en güzel özelliklerden biri sanırım. Ama insanların canını yakma amacın olmadan. Eğer amaç can acıtmaksa kaderinin dizginlerini eline alamayan insanları ? çok büyük kırgınlıklara atabilirsin.
Gerçeğin bedeli suskunluk mu?
Buraya yazdığım şeylerin ulaştığı her insan burada yazılanlardan en az bir cümleyi sahiplenebilir. Çünkü aslında aynı şeyleri hissediyoruz. Aynı şeyleri yaşıyoruz. Cesaret, farkındalık, düşünme,... sayesinde bazılarımız öne geçiyor sadece. Bu yüzden hep söylediğim gibi anne-baba ve öğretmenler en iyi rehberler olmalı. İnsan büyüyünce olmak istediği gibi olamıyor çünkü. Egolu anne-baba ve öğretmen olmaz.
''...gerçek, düşlerine layık olmadığından, bu olaydan umudu kırılmış olarak çıkıyor...''
Hangimizin umudu kırılmıyor. Hangimiz hayal kurmuyoruz birisi hakkında, bir şey hakkında, bir olay hakkında.. Hepimizin düşlerinde bir ''umut'' yok mu? Hayalinizde istediğinizi kurun. Bunu düşünün ama bir de şöyle düşünün. Aslında sorun şurada başlıyor: Sizin ''hayal kırıklığı'' dediğiniz yerde. O hayali sen kurdun. Hayalin seninle alakalı. Tahmin ettiğin gibi çıkmadığı için kızmaya hakkın var mı? O yüzden, beni hayal kırıklığına uğrattın cümlesi bir insana atabileceğiniz çok büyük bir taş bana göre. Üstelik bu senin sorunun iken. Çok sevebilirsin, çok değer verebilirsin, çok büyük şeyler bekleyebilirsin, karşındaki kişinin çok daha iyilerine layık olduğunu düşünebilirsin ama istediğin olmadı diye hayal kırıklığı ile suçlamak çok büyük bencillik olmuyor mu? Bence oluyor.
Gece 01:35. VE Sessizlik burada karşı gelinmemesi gereken bir zorunluluk gibi.. İyi geceler.
(Kalın cümleler okuduğum kitaplardan alıntı olduğu için kalın. Paylaşmak güzeldir.)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder