1 Ekim 2015 Perşembe

Yabancı Diziler

İyi akşamlar. Ben çok fazla yabancı dizi izleyen biri değilim.

Şimdiye kadar Bones'un tüm bölümlerini izledim o kadar. Ta ki geçen aya kadar. Herkesin izlediği (ya da okuduğu) popüler dizileri (ya da filmleri) herkes izliyor diye izleyen biri değilim. Bu yüzden bir çok insanın bildiği şeyleri ben genelde bilmem.

Ama 18 ağustosta başladığım Supernatural'ı tam bir ay bir hafta sonra bütün sezonlarıyla beraber bitirmiş bulunmaktayım. Bu da çok izlenen bir dizi evet. Ama ben zaten herkes izliyor ben de izlemeliyim diyen biri değilim demiştim. Çıkış noktam herkes değil yani. Her neyse.

Peki neden bu iki dizi. Hadi Supernatural zaten bilindik bir dizi de Bones'u her insanın izlediğini sanmıyorum. Tamam dizinin 11. sezonu da yayınlanacak izlenmiş demek ki. Ama her insan izlemez işte. Ben neden bu iki diziyi izliyorum.

Supernatural kardeş sevgisi ve bağlılığı bence mükemmel işliyor. İki kardeşin birbirleri için yaptıkları fedakarlıklar izlettiriyor. Verdikleri duygu güzel. Evet ikisi de kardeşi için her şeyi yaparken diğer insanları arka planda bırakıyorlar ama buna rağmen güzel. Yani insan iki sonucun da acı vereceği bir durumda kalsa daha az acı verenini seçer. Ben bu arada Dean karakterini daha çok sevdim. :) Ama bir insan sadece iyi olmalı ya; o da öyle biri. Kötü haline gerçekten katlanamadım. Bir an önce bitsin dedim. Dean karakterinde pislik biri olmak ancak bu kadar antipatik durur. Oynayamıyor diye değil bu arada bence gayet güzel oynamış kötüyü ama ona yakışmamış. Hee bir de şimdiye kadar izlediğim en eğlenceli ve en iyi kötü Clowleydi bir de son sezonda giren annesi. Şimdi bakalım yeni sezonda ne olacak. Bir de son sezonda kardeşlerin ne olacağı tahmin edilebilirdi evet ama ya öyle olmasaydı diye düşündüm. Diziye çok kaptırmışım kendimi. Eğer her şey olması gerektiği gibi olsaydı sinirlerim bozuk gezecektim. Neyse ki kurgu da dizinin ilerlemesi için ona göre yazıyorlar. Ama dilerim finalinde kötü bir son olmaz.

Bones'u izlememin sebebi ise dizideki ana kadronun hepsini ayrı ayrı sevmem. Yani şimdi uzun uzun yazmayacağım. Ya da neyse yazayım ya. Hodgins deli bir adam. İşine aşık. Ama Angela'yı da çok seviyor ve çok anlayışlı biri. Angela sıkı bir dost her zaman bir duruşu var. Özgürlüğüne düşkün ve ne dilerse ne isterse onu yapıyor. Booth ve Brennan ise birbirinin zıttı iki karakter. Biri anlayışlı diğeri aşırı mantıklı. Booth romantik ve Brannan mantık insanı. Her şeyi düz. Duyguları yokmuş gibi. Lance Sweets ise ikisi arasındaki denge. Daha doğrusu herkesin dengesi. Camille Saroyan ise işine bağlı bir kadın ne olursa olsun kuralların dışına çıkmıyor ama sıkı bir dost. Ki bunların dışında ben ara karakterleri bile çok sevdim. Yani hepsini bir kelimeyle özetlersem şöyle söylerdim: Brennan mantık, Booth özveri, Angela özgürlük, Sweets denge, Hodgins aşık, Camille Saroyan doğrucu.

Konusunda cinayetleri çözüyorlar. Ama bence vermek istediği duygu bağlılık. Cinayetler ise araç. Bunlardan başka dizi de baktım bir iki tanesine başladım hatta ama gitmedi. Grimm'e başladım ama olmadı pek sevmedim belki bir kaç bölüm daha izledikten sonra karar veririm. Fringe'ye baktım ama o da olmadı. The Orginals'in bir bölümünü izledim ama o da olmadı. Başka sevebileceğim dizi var mı bilmiyorum ama araştırmalarım sürüyor. Bir duyguyu işleyen bir dizi arıyormuşum meğer şimdi anlıyorum. Hoşçakal.

17 Eylül 2015 Perşembe

Karadeniz Tatili (Rize-Trabzon-Ayder Yaylası-Uzungöl-Sümela Manastırı-Ovit Yaylası-İkizdere-Andon Ilıcaları-7 Göller)

Merhaba arkadaşlar. Şimdi size bir haftalık Karadeniz gezimi anlatacağım. Genel olarak 1700 tl harcadık 2 kişiydik. Toplamda 7 günlük bir tatildi. Kalacak yerimiz vardı bu yüzden kalacak yere para ödemedik. Uçakla Trabzon'a inip oradan araç kiraladık. Dönerken de uçakla geldik. Uçak fiyatlarını önceden ayarlarsanız ya da salı günleri belli saatlerde daha uygun oluyor fiyatlar.

Önce Rize'den başladık. İlk gün doğa gezisi yaptım şelaleye gittim. Bu şelaleye özellikle gelinip yamaçtan aşağıya iniyorlar. Dağcılar geliyor. Buranın sahibiyle tanıştık. Küçük bir mekan yapılabilir buraya onun da böyle bir şey düşündüğünü maddi imkanlardan yapamadıklarını söyledi. Ama yapılsa bence para kazandırır. Belli zamanlarda tur düzenliyorlarmış bu şelaleye öyle söyledi. İsmi Çağlayan Şelalesi. İnstagram hesabımda var oradan fotoğrafına bakabilirsiniz. Aşağıda gördüğünüz fotoğraflarda müthiş doğadan bir iki kare.
























Sonraki gün Rize-İkizdere'ye gittim. Burada doğadan çıkan maden suyu var. Tadı güzel. Ben buradaki eski evi çok sevdim. Bunlar da fotoğrafları. Maden suyu için bir ücret ödemiyorsunuz. Burada girişte kafe var orada yemek yiyebilirsiniz. Köprüsü de çok güzel.
























Sonrasında yaylalara çıktık. Ovit yaylası çok güzel ben beğendim. Buradan İspir'e giderken orada 7 Göller diye bir tabela gördük. İspir'e sonra gideriz diye düşünüp önce buraya gidelim dedik. İyi ki de gitmişiz. Birazdan fotoğrafını da göreceksiniz zaten. Ben böyle güzel bir yer beklemiyordum. Rakım yaklaşık 3200 metre. Göllerden birisi kurumuş. Gölün yanına da gidebilirsiniz. Merdiven yapmışlar. Ben inemedim burada çok kalamadım bile. Çünkü buranın yolları çok bozuk sadece yol açmışlar. Tepeye çıkmaya çalışıyorsun zaten. Bu yüzden aracınızı iyi seçin derim hatta arazi aracı alın. Yollar çok dar çok taşlı çok tozlu. Ovitten saptığınız yerden sonra iki tane köyden geçiyorsunuz. Bu köylerden birinde fuşya rengi bir ev var ki diğer evlerin yanında adeta ben buradayım diyor. Sahibiyle tanışmak isterdim. Aykırı biri olduğunu düşünüyorum. Kendisini tanımadan sevdim. Yaklaşık buraya bir buçuk saate gidiliyor. Ama dediğim gibi kesinlikle değecek bir yer. İsterseniz kamp yapabilirsiniz burada hatta bence kesin yapın. Beni de çağırın hatta. Bu göllerden birine araştırmalarımda sonra bulduğum bir arkadaş dalış yapmış kendi arkadaşlarıyla. Balık yaşamıyormuş. Suyu berrak değil zaten. Nette gezin biraz onun yazdıklarını da bulabilirsiniz. Ovit-7 Göller yazıp arayın. Çok bir şey yok gerçi. İnsanlar daha burayı yıkıp yok etmeye karar vermemişler çünkü.


























Buradan döndükten sonra İspir'e de gidelim dedik. İspir Kalesi'ne çıktık ama bence gereksiz öyle bir kere bakın dönün ille de görülmesi gereken bir yer olarak görmüyorum. Dondurma yedik ve döndük.

Sonraki günde ise Andon Ilıcaları'na gittik. Buradaki eski evi de sevdim. Yalnız buradan çıkan maden suyu benim içebileceğim bir şey değil. Demir tadı geliyor. İkizdere'deki gibi değil tadı. Bu da ücretsiz ve burada da yemek yiyebileceğiniz yerler var.
Sonra Ayder Yaylası'na çıktık. Burası yabancı turist daha çok Arap kaynıyor. Küçük dükkanlar var. Oteller butikler pansiyonlar var. İstanbul pansiyon girişte sağ tarafta kalıyor. Burayı bilenler gidiyorlar. Küçük ve eski bir aile işletmesi. Annemin arkadaşının kardeşi işlettiği için biliyorum. Burada kalacaktık yalnız gittiğimiz tayfadan biri kalmak istemediği için kalmadık ama kalınabilir bir yer. Ben burayı herkesin aksine sevmedim. Belki tepeye çıksam güzel şeyler görebilirdim ama sevmedim genel olarak bu yüzden çok fotoğradı da yok. Ama ille de fotoğraf derseniz instagram hesabımda bir inek fotoğrafı var ona bakabilirsiniz. Onu Ayder'de çektim. Bu arada Ayder'e giriş ücretli. Gitmeden önce de Alabalık tesisi var oraya da uğrayabilirsiniz. Ayder'in merkezinde değil de daha ileride mangal yapabilirsiniz kendiniz ücretsiz.




























Sonrasında benim babamın evinin olduğu tam tepede mükemmel manzarası olan eve geldik.




Sonraki gün Rize'nin merkezine gittik. Sahiline inmedim ama Rize Kalesi'ne çıktık Rize kalesinin fotoğrafları aşağıda. Bence çok da gerekli değil bu arada Rize merkez.
Sonrasında Trabzon'a geçtik. Burada kuzenimin öğrenci evi vardı iki gün de burada kaldık. Evin manzarası bu arada mükemmel bir deniz manzarasına sahip ve hava alanını görüyor.


Sonraki günde Uzungöl'e geldik. Burası da turist özellikle Arap kaynıyor. Bütün garsonlar Arapça biliyorlardı nerdeyse. Buradaki kamelyalarda oturmak ücretli. Burada da küçük dükkanlar var Aynı Ayder gibi ama burayı sevdim ben. Ben sanırım bir deniz bir su bir sucuk bir damla sulu yerleri seviyorum. Bu yüzden de burayı daha çok sevmiş olabilirim. Burada da kalınabilir fiyatları bilmiyorum. Bungalovlarda vardı her iki yerde de tercih edilebilir.


























Son günde de Sümela Manastırı'na geldik. Buraya hem ilk giriş hem de manastırın içine giriş ücretli. Gidip görün. Bu ne ya ne gerek var iki tane odası var gereksiz boşa para verdik diyen insanları duyabilirsiniz ama onlara kulak asmayın siz gidin ve görün. Tarihini anlatmayacağım ama sadece şunu söyleyebilirim. Ben oraya bu manastırı nasıl yaptılar diye düşünürken orada bir grup rehberi anlatıyordu onu dinlerken öğrendim. Üstten yapmaya başlamışlar burayı. Gitmeden bakarsanız odaları gezerken daha rahat anlarsınız. Ben gittikten sonra araştırmıştım. İnstagramda büyük odadaki tavandaki şekillerin videosu var bakmak isterseniz. Yalnız burası restore edilirken oda eklenmiş orijinal haliyle değil şu anda bunu ek bilgi olarak verebilirim. Ama gidin görün öğrenin derim. İlk girişten sonra araç girişi de var ama burada araç parketmek ve manastıra ulaşmak zor cidden. İyi kullanmanı lazım aracı. Biz acemi biri yüzünden yarım saat bekledik arkada araçlar sıkıştı. Neyse sonra gün zaten dönüş yapacaktık. Sabahında Trabzonda merkezde pazarı gezdik. Onun da fotoğrafları aşağıda. Sonra da döndük. Sürekli kalacağım bir yer değil ama gidilmesi gereken görülmesi gereken öğrenilmesi gereken bir yer.
Sonrasında Zaten 3. günde felan sel felaketi oldu son 50 yılın felaketiymiş. Daha çok Artvin tarafları etkinlendi ama Rize'de de hissettik biz. Bir yerde sabaha kadak şimşek çakar gök gürler mi burada öyle. Ne yapacağı belli değil havanın. En çok neye değdi derseniz eğer 7 Gölleri derim. Gerçekten çok beğendim. Bir de gittiğiniz kişiler de önemli. Mesela Ayder 'de kalınabilirdi ya da Uzungölde. Siz kalın. Araç kiralarsanız sizin için iyi olur. Çok büyük paralar harcamanıza gerek yok. Bir de ben yapamadım ama Fırtına Deresinde kesinlikle rafting yapın ben bunu yapamadım içimde kaldı ama siz yapın. Olsun kısmet başka güne belki özellikle rafting için giderim. Her yere sorun fiyatları hep değişiyor rafting için. İlk sorduğum yer 75 tl dedi sonrakiler 50-45 dedi. Hemen tamam demeyin yani. Grup oluştuktan sonra sizi alıyorlar sanırım isterseniz kıyafet de veriyorlar. Eğitimini aldıktan sonra başlangıçtan başlıyorsunuz. Sonrasında iyi eğlenceler. Eğlenmeyi bilen insan olsun aranızda en az bir kişi. Okuduysanız ne güzel gidip gördüyseniz ne güzel. Biz bir de Batum'a da geçecektik ama bu felaket yüzünden gitmedik. Araçla gitmryin uyuşturucu taşıyabiliyorlarmış. Turlar var Batum'a onunla gidebilirsiniz. Yaş ile ilgili bir şey de vardı sanırım ama tam emin değilim ondan siz bakarsınız. Bundan sonra Adalar gezimi anlatacağım. Şimdilik iyi okumalar size. Bunlarda son olarak benim kendi fotoğraflarım. Görüşmek üzeree...

İnternetten Alışveriş/ pabucbırakmam.com

Merhaba arkadaşlar.

Yazmayı özlemişim. Bayaa zaman geçmiş aradan. Bu sefer çok şey biriktirdim yavaş yavaş yazacağım hepsini. Öncelikle yazmak istediğim bir şey var ama. İnternetten çok alışveriş yaptığım için genelde bir sürü site biliyorum. Hangisi güvenli hangisi değil az çok bilgim var. Size en son yaptığım ve hüsranla sonuçlanan bir alışverişten söz etmek istiyorum. Yazıyorum ki alırken siz karar verin ne yapacağınıza.

Bir ayakkabı beğendim bir siteden. Genelde önceki alıcıların memnun kalıp kalmadığını merak edip bulduğum siteyi araştıran biriyim. Bu sefer ayakkabıyı çok beğendiğim için araştırmadım ve Türk malı olduğunu yazdıkları için de almak istedim. Ayakkabının numarası yoktu sitede gözüken stoklarda bekledim geldikten sonra da aldım. Ertesi gün kargoya verileceği yazıyordu. Ertesi gün oldu gelmedi bir hafta geçti gelmedi. Ben de instagram hesaplarından yorum yaptım yorumumu sildiler. Numaralarını aradım hiç bir şekilde açmadılar. Sonra umudu kesmiştim zaten de son olarak mail atayım dedim. Cevapladılar. Stoklarda yokmuş o yüzden göndermemişler.

Bunu anlayabilirim tamam olabilir insanız. Sonra para iadesinin neden yapılmadığını sordum. Bankayla alakalı bir sorun olabilir ama siz dilerseniz hesap numaranızı göndeririz paranızı oraya iade edelim banka yatırdıktan sonra bize gönderirsiniz dediler. İnanamadım dedim Allah'ım iyi bir müesseseymiş meğer ben yanlış anlamışım dedim kendi çapımda vicdan azabı duyuyorum. Ama bana haber verilmesi gerekiyordu ben aldım sonuçta ayakkabıyı. Sonra bekledim ben, banka hatasıysa madem banka yatırdıktan sonra paralarını belki iade edemem felan 90 tl için hakka girmeyelim ölmek var sonuçta dedim bekledim. Bir hafta ya da daha fazla geçti para hala yatmadı hesabıma. Bankayla konuştum sitenin iade talebinin olmadığını olsaydı göreceklerini söylediler.

Allah Allah acaba mı lan ya yoksa??? dedim. Sonra mail attım ben tekrar bu sefer hesap numaramı gönderdim. Sonra bu olmaz diğer bankanın iban no gönderin dediler onu da gönderdim. Sonra mı arkadaşlar ne para yattı ne ayakkabıyı aldım. Bankayı aradım tekrar şikayet etmek için ne yapabiliriz diye bir iki şey söylediler ama sonra da ben vazgeçtim. Bu yaklaşık bir buçuk ay sürdü. Helali hoş olsun sorun yok. Ben neden sistem insanları kazıklamak üzerine kurulu bunu merak ediyorum. Siz siz olun araştırmadan rastgele bir siteden alışveriş yapmayın arkadaşlar. Bu arada sitenin adı pabucbırakmam.com aklınızda olsun. Karar sizin.

18 Ağustos 2015 Salı

Renovatio

Merhaba, nasılsın?

Bir şeyler yazmak istiyorum ama nereden başlayacağımı bilmiyorum.

Bu ilkler neden hep zor bana. Hmm...

Bir şeyin çıkış noktası olmalı tetikleyen bir şey olmalı. Bir şeye nasıl başlandığı benim için önemliyken bir kitaba başladığımda ya da filme ilk cümleyi ya da ilk sahneyi hiç bir zaman hatırlamam. Hatta bazen özellikle dikkat etmeye çalışırım ama gene de hatırlamam.

Bir şey bir insan için bu kadar önemliyken aynı zamanda nasıl bu kadar önemsiz daha doğrusu görünmez olabilir ki?

Hayvanlar bitkiler belli bir programlanma üzerine kurulu yapacakları belli nasıl yaptıkları belli standartlar yani ne için orda oldukları belli. İnsan da öyle. Hepimiz standartız. Hayvanlardan tek farkımız bir olay karşısında seçme şansımızın olması sanırım. Bir aslan karnı acıktığında ne yapacak bellidir ben yemeyeyim al sen ye demez. Acıkırsa yer. Ya da bir inek bugünde bir hayvan yiyeyim demez. Bir timsah yavrusunu yerken aman bu benim yavrum o kadar koruduk yemeyeyim demez. Yemesi gerekiyorsa yer.

Ama insan ekmeğini paylaşabilir. Bir hayvan yalan söylemezken insan yalan söylememeyi tercih edebilir. Zarar vermemeyi seçebilir. Anlamayı seçebilir.

Renovatio Latince'de yeniden doğuş anlamına gelmekteymiş. Yeniden doğuş. Hangi şartlar altında ya da hangi duygular altında. Şartsa eğer biraz da şansın olması lazım ki bu bende olmayan bir şey. Kulaklığımın teki bozukken uzaktan masaya fırlattığımda sağlam olan tarafın bardağımdaki suya girmesi benim şansım çok bir şey beklemiyorum. Ama kızmıyorum da hatta komik bile geliyor bazen başıma gelenler. Duyguysa eğer bir kırılma noktası olmalı diye düşünüyorum. Çünkü bana göre İnsan ancak kırıldığı yerden ilerlerse ne kadar ilerlediğini görebilir. Hiç kırılmamışsa o hayat alışkanlıktan ibarettir. Kırılma dediğim illa acı çekeceksin demek değil. Bir gün salonunda oturup dışarıyı seyrediyorken evsiz bir insana baktığında da olabilir. Bir anda sanki artık sen sen değilsindir gibi hissedersin. Olabilir insan beyni çok büyük ve karmaşık bir yer. Neyin neyi tetikleyeceği hiç belli olmaz.

Yani aslında güvenilecek en son türüz. Her an her şey olabilir ne yapacağımız belli olmaz. İyi geceler.

15 Ağustos 2015 Cumartesi

Güzel Anlamlarda Bugün

"Çünkü birlikte olmayı seçtiğimiz insan, derinliğimizin, temizliğimizin ölçüsü, kimliğimizin özüydü."

Bana söyleyin bu cümleden daha güzel bir cümle var mı?
Bizim seçim yaptığımız bir konuda bu cümlenin üzerinde bir cümle var mı?

13 Ağustos 2015 Perşembe

Yalakalık ve Huzur

İyi günler sayın okuyucum. Uzun süredir yoktum buralarda farkındayım. Mezun oldum okul bitti. Evimdeyim. Sabah kalkıp film izliyorum kitap okuyorum sonra çıkarsam dışarı çıkıyorum. Tüm günlerim böyle geçiyor. Tatil yani bir yerde işte. Bazen de Güneş'i hissetmeye çıkıyorum. Akşama kadar ısısını bedenime aşılamasını hissediyorum. Sonra eve gidiyorum yeniden film izliyorum. Arkadaşlarım bütün filmleri izlemedin mi diye soruyorlar. İzlemedim daha yolu yarılamadım bile. Tabi bu sırada buldukları boşluklarda annemin sabahtan akşama kadar konuşmaları babamın kursa kaydol kpssye hazırlan ne zaman başlayacak kurs, kaçırma larıyla felan geçiyor günlerim.

Bugün yazmaya karar vermemin sebebi ise kursa başladığımda aynı zamanda çalışayım dediğim için ilk iş görüşmeme gitmem. Gittim. Girdim o yere. Hiç bir şey hissetmedim. Yeni bir şeye başlayacağımı düşündüğüm her şeyde yaptığım gibi dua etmedim. Sadece gittim yani anlayacağın. NE olacağını nasıl davranacağımı bilmeden kendimi deney olarak kullanarak gittim. Merak etme kendime izin verdim denek olmak için.

Ve.... Biri sigarasını tenezzül edip kendi yakmayıp yardımcısına yaktırır, bulunduğu yeri sahiplenir, koltuğunda mutludur; etrafındakiler hangi kelimeleri seçsem acaba diye düşünür (bu kelimeyi inanın kullanmak bile istemiyorum ama...) ya daaaaa yalakalık yapmaktadırlar..böyle bir yerdi. İnsanların keyfi bekletildiği bir yerdi... Bu yaranmaya çalışan insanlar kendilerini o kadar kaptırmışlar ki artık söyledikleri o kadar kalıplaşmış ve ağızlarında çıkanı kulakları o kadar duymuyor ki normal şartlar altında (yani uyanıkken ne yaptığının bilincindeyken kendi farkına varmış durumdayken aile kurmuşsa çocuklarının kendisini acınası halde görmediği bir konumdayken, ailesi yoksa ilerde kuracağı aile için karısı için kocası için çocuğu için işte bu adam benim seçtiğim kişi dedirtebilecek aydınlıktayken) söylememesi gereken yapmaması gereken şeyleri yaptığında azar yediklerinde susuyorlar. Öyle bakıyorlar. Uyuşturulmuş gibi bakıyorlar. Azarı veren kişi ise bu salaklığın farkında hükmettiği korku sayesinde gülüyor.

Bir yere sap olmaz insanlar bence bunlar işte arkadaşlar. Tabi manevi anlamda yoksa olan olmuş zaten. Ben bu hayatta bu şekilde nasıl yaşayacağımı bilmiyorum. Bu şartlar benim için çok zor. Ben birine yalakalık yapabilecek biri değilim ki.

Değilim yani. Herkese normal gelen bu durum bana neden anormal geliyor anlayamıyorum inanın. Ben kitap okumayı seven biriyim okurum da. Küçüklüğümden beri okuduğum kitaplar sayesinde şu anki düşüncelerimin %60-70i oluştu. Hiç birine yalakalık yapmayı düşünmedim hayatımda. Zaten bende iğreti durur.

Benim bir şey istemem için bile kendimde çok şeyi değiştirmem lazımken bu çok başka bir şey. Düşünüyorum da acaba bu kadar kitap okumasaydım bu kadar film izlemeseydim de gene bu şekilde düşünür müydüm. Kendimi ilk hatırladığım zamanlarda bile her şeyi adaletli yapmaya çalışan birini hatırlıyorum. Orta okuldaydım sanırım ilk defa yaptığım bir şeyin sonucuna katlanmak yerine kardeşimin üzerine kalan (ben yaptığım halde) bir haksızlığı düzeltmedim. Ben yaptım onu demedim. Ve kardeşim yedi fırçayı. Mesela ben bunu hiç unutamıyorum. Belki kimse hatırlamaz bile. Ama bu benim için çok önemli. Ben benim adalet terazime aykırı bir şey yaptıktan sonra onu bir şey olmamış gibi unutursam uyuşturucu kullanan birinden ne farkım kalır merak ediyorum.

Babamın yanına geldim görüşmeden sonra. Dokunsan ağlayacak durumda olduğumu fark etmedi tabi ki. Neden fark etsin ki onun kafası okuduğum bölümle alakalı bir şey yapmamda. Kpssye hazırlanmamda. Dedim ki en iyisi senin işin patron sensin ben de kitapçı açmak istiyorum ben bunları yapamam dedim. Önce bu ülke böyle böyle felan derkenn o işte gelecek yok dedi bana. Kim kitap okuyor ki dedi. Geleceğimde belki üçüncü dakika da olmayacak bilemeyiz diyemedim. Kimsenin yaptığı işin garantisi yok diyemedim. Desem evet deyip onaylayıp kpssye hazırlan diyecek çünkü. Okulda kalmayı düşünmüyor musun hala dedi yapamam ben kendimi biliyorum dedim neden dedi.

Yani sanırım istiyor ki belirli bir maaşım olsun ama mutlu olup olmamak çok da önemli değil. Sabah kalktığımda okula gittiğim günlerdeki gibi sıçayım böyle güne demek istemediğimi, işime mutlu gitmek istediğimi bilmiyor. Peki ben ne düşünüyorum. Önceden çocuklar başta olmak üzere insanlara yardım edeceğim bir şey yapmak istiyordum ki hala istiyorum. Ama bunun için paramın olması lazım kafamdakimi yapabilmem için ben de o kadar para yok. Sonra düşündüm ki kitaplarla alakalı bir şey yapabilirim. Kültür seviyesi anlayış seviyesi yüksek insanlar gelir onları tanımaya çalışırım diye düşündüm. Bilgi birikimi olan insanlarla konuşurum diye düşündüm. Onlar kitap okurken kurabiye ve süt de satarım aynı zamanda diye düşündüm. Benim huzur mekanıma geldiklerinde kesinlikte teknolojik alet olmayacak kuralı getirdiğimi düşündüm. Sohbet edecekseniz ya da bir şey soracaksanız ya da araştıracaksanız orada bulunan tanımadığınız insanlara sorun demek istediğimi düşündüm. Buraya gelen insanlardan ihtiyacı olan insanlara yardım edip edemeyeceklerini sormak istediğimi düşündüm. Haftanın bir gününde bisiklet turu dalış günü motora binme günü yapıp bir sürü insanla kısa süreli ilişki kurup büyük kazanımlar elde etmek istediğimi düşündüm.

Düşündüm yani..yazarken bile huzur buldum. Denizi hissettiğimi düşündüm orada olduğumu dalış yaptıktan sonra balık tuttuktan sonra kitaplarıma geldiğimi düşündüm... Her ne kadar biraz daha sonra yapmam gerekecekse de varsayım olarak ortalama bir insan kadar yaşayacağımı düşünürsek neyi istemediğimi ve neyi istediğimi biliyorum ve eninde sonunda olacak ve olmasını umut ediyorum. Ben istiyorum vermesi Allah'tan. Bunları yapacak cesareti gücü mutluluğu... Hepinize huzurlu günler.

Allah karşımıza iyi ki tanımışım diyeceğimiz insanları çıkarsın gerisi hallolur.

22 Haziran 2015 Pazartesi

Kimim Ben, Sen Kimsin, O Kim, Kim Kim??

İyi geceler arkadaşlarım. Nasılsınız? İyisinizdir inşallah.

Okuyor musunuz harbi yazdıklarımı. Merak içindeyim. Hayır okuyorsunuzdur diye dili sade tutmaya çalışıyorum da bari boşa gitmesin yani. Blogumun linkini tüm kişisel hesaplarımdan kaldırdım. Beni tanıyan insanlar artık bulamayacak burayı. Kimse tanımasın istiyorum. Bunları yazanın ben olduğum bilinmesin istiyorum. Önceden yazdığım şeyleri paylaşırdım. Artık değdiğini düşünmüyorum.

Ben olduğum tek yer var burası ve tek başıma kaldığım zamanlar ki genelde kalamadığım için yok sayılır. Biri bakınca utanıyorum yapamıyorum. Ben ne gereksiz insanım. Mesela bugünlerde mezun oldum arkadaşlar. Üniversite hayatı Kocaelide bitti. Allah'a şükür yarabbim. Deselerdi ki b.k gibi bir üniversite hayatın olacak bir yaşayayım gene de derdim. Hala o kafadayım. Yaşamadan da öğrenirsin ama yaşarsan bizzat olayın sana hissettirdiklerini yaşarsın daha sağlam olur. Sağlam nefret ettim yani.

Ama hakketten çok kötüydü ya vallahi bak. Şimdi bakalım durum nedir? Yemin ederim bu okuldan hiç bir kârım yok. Bana kattığı hiç bir şey yok. Ne bir hoca bilir adımı. Ne de ''üniversite arkadaşlıkları çok sağlam olur bu da oradan kalma arkadaşım tanıştırayım'' dediğim diyebileceğim arkadaşım var. Ev arkadaşlarım var ama onlar da zaten benim orta okul arkadaşlarım. Üniversite arkadaşı sayılmaz yani.

Arkadaş bir insan hiç mi kök salamaz bir yere. Hiç mi bir kere olsun mükemmel zaman geçirdim şu okulda keşke bitmeseydi demez. Ben demedim. Şimdi okul bitti biraz iş konusunu düşünüyorum ama o kadar. Okulu hiç mi özlemez bir insan ben özlemeyeceğim. Hatta üniversite yıllarımı ameliyatla alınacak bir şey olsa aldırırım.

Ben öyle zaten çok aktif bir insan evladı değilim. Benim kendi içimde başkanlık sistemim var eyaletlerim var her bir yerimin ayrı yöneticisi var. Bunlar toplanıp ortak karar alabiliyor. İçimdeki sistem mükemmel yani. Kendimle konuşurum bir ton, harika karar alma mekanizmam var, adaleti sağlayacak en yüksek mahkemeler hep benim içimde. Yol su elektrik en yüksek teknolojide. Sağlık hizmetleri biraz düşüşte ama düzelecek o da. O kadar kusur kadı kızında da olur. Ama gel gör ki bunu sen göremezsin. Bunu yaşayan bilir arkadaşlar. İçe kapanık biriyim. O da ne demekse. Aslında tam olarak ben öyle demezdim de insanlar içe kapanık diyor diye dedik öyle bir şey.

İnsanlar bilemez. Ben söyleyeyim. Sessiz sakin biriyim. Bence bendeki sorun içe kapanıklık değil de el alem ne diyecek korkusu. Aslında öyle de olmadığımı düşünüyordum ama şu sıralar biraz fikrim değişti. Mesela şimdi sunum yapacağım diyelim. Ben zaten normalde film izlerken bile heyecanlanma potansiyeline sahip bir insanım. Sunum yaparken de siz düşünün. Sunuma başladıktan sonra sorun yok. Ama o başlayana kadar olan sürede aşırı heyecanlanıyorum. Bir yanlış yaparsam rezil olur muyum diye. Olayım ne olacak halbuki. Ol yani ne var. O da tuvalete gidiyor. (Klişe:1)

Ama mesela diyelim ki bir komşuyu sevmedim. Mümkün değil çok uç bir şey olmadıktan sonra bir daha hayatta sevmem hislerime aşırı güvenirim pişman da değilim belirteyim bu yaşıma kadar onlar sayesinde geldim. Bu komşu biraz ileri gitsin. Beni sömürmeye başlasın. Annem gene yüzüne söylemeyip olsun komşudur deyip arkasından ''yeter be bu ne sıkıldım valla pes öff pöff lanet olsun'' derken ben demem. Ben yüzüne yüzüne derim. Anlasın it. Böyle şey mi olur.

Yani şimdi o da el alem, onun dedikleri beni ilgilendirmiyor. Ama o gidip de başka komşuya kendi yediği haltı anlatmayıp benimkini anlatırsa el alem ne der diye düşünüyorum.

Yani işin özü şudur. Ben sessiz yer yer sakin yer yer gürültülü (daha çok kendine ama başkasına gürültülü değil) olayın her zaman bir çıkış noktasının olduğunu düşündüğüm ama pratikte çokça zorlandığım ve bu yüzden de daha çok kaçtığım, etrafındaki her şeye saygı duymaya çalışan ''zarar verme amacı güden her şeyden tiksinen'', bir ay öncesine kadar insanların gene de değerli olduğunu düşünen ama şimdi insanın çok aşağılık bir yaratık olduğunu daha çok mikrop olduğunu düşünen, yaptığım karar verdiğim her şeyin bir başka sonucu da olabilirdi nasıl yapsam diye düşünüp aklından diğer seçeneği de çıkaramayan, bu yüzden karar almakta zorlanan ama karar aldıktan sonra onunla yaşamaya çalışan, adalet kavramını aşırı sözlük anlamıyla kullanıp esnek kapı bırakmayan, kesinlikle insanlar tarafından anlaşılmadığını düşünen, her şeyi seven ama her şeyden aynı anda uzaklaşabilecek potansiyelde, bir şeye kafayı taktığı zaman başka bir şeye odaklanamayan, insanlarla iletişim kurmakta zorlanan çünkü karşısına hep insanın kötü yönünü gösteren insanların çıktığını düşünen (abartmayayım katiller felan çıkmadı karşıma ama ne bileyim beni mutsuz eden insan özelliklerini kullanan insanlar bunlar ve ben mücadele edemedim benim hatam evet benim sorunum evet ama ben olayların yanından geçip gidemiyorum işte, illa her boyutuyla düşünüyorum akışına bırakıyorum ama hep bir şey görme çabasındayım ne olduğunu eksiksiz öğrenip adaleti sağlamam lazım çünkü b.k varmış gibi) mutsuz olduğunda dünyanın öbür ucundan bunu belli eden, genelde suratsız ama güldüğü zaman tüm hücreleriyle gülebilen, ne idüğü belirsiz, aslında belki kendi de kendini bilemeyen yazacak çok şey olmasına rağmen şu an uykusu gelen saat 5:48 çünkü, gereksiz bu yaşa kadar zorla gelmiş, nasıl yaşamış diye bilim adamlarının karantinaya alıp incelemek isteyeceği, bu insan olamaz bu başka bir şey diye rapor yazacağı, helal olsun ama yürekliymiş kendine nasıl bu kadar zaman müsamaha göstermiş diyeceği insanım ben.

 Siz nasılsın inşallah. Ya da sen nasılsınız? Biraz anlatın bana da rahatlayayım. Sen nasıl mücadele ediyorsun mesela anlatsana. Ben çabuk öğrenirim valla bak. Sadece biraz rol yapabilsem ne güzel olur. Yalvarırım anlat.

21 Mayıs 2015 Perşembe

Görüp Görmemek??

Hani akmaya hazır bir gözyaşın vardır ama ne ağlayabilirsin ne de ağlama halini bitirebilirsin ya işte ben şu an o andayım. Hayatımda akacağım yönü bulamadım daha. Ne var bunda deme var işte bir şeyler.

Hayatımın ilk defa bir döneminde kendimi bir yere ait hissedemedim. Aslında ilk derken ben genelde bir yere ait hissedemiyorum. Yani hep ben değilmişim gibi. Ama bu sefer bunun en olabilir seviyesini yaşadım.

Koskoca beş seneyi bitirdim ben bu okulda. Ama bazı konularda bana kalan hiçbir şey yok. Bazı konularda anlatabileceğim hiçbir şey yok.

Benim hayatımdaki ana merkezin ben olduğumun farkındayım. Ama hayatımı sanki ben değil de başkası yaşamış gibi.

Aslında bu yazdıklarım şu anki hüznümü yansıtıyor. Yani şu anımı. Genele yansıtmıyorum. Bir şeyler için zamanın gelmediğinin farkındayım. Yani aslında sakinim. Ama panik yapmak üzereyim. Panik yapınca da ben ben olamıyorum. Paniğimin sebebi ise o zamanın hiç gelmeyecek olabilme ihtimali. Yani ya o zaman hiç gelmeyecekse? Ya ben olmak istediğim yerde olamayacaksam?

Olsun neyi bekliyorum ki aslında. Niye bekliyorum? Bin bir türlü yol var sonuçta. Biz istesek de istemesek de, acı da çeksek güle oynaya da bulsak o zamanı sonuca ulaştığımızda tatmin olamıyorsak gittiğimiz yolun ne önemi var? Tatmin olma bile bir ihtimalken. Ya da zamanını beklemenin ne önemi var. Temelinde ne yatıyor; yalnız olma korkusu mu? Kaybetme korkusu mu? Nedir yani? Bize bir yere gitme empoze edildi şimdiye kadar. EEEE? Hani nerede gittiğimiz sonuç? Toplumun büyük çoğunluğu duygusal anlamda sakatken bize öğretilen bu kırılgan yol niye artıymış gibi gösteriliyor? Yazarken ben toparladım kendimi. Akmak üzere yola çıkan gözyaşım ben yazarken geri çekildi. Yendim bir yerde. Siz de yenebilirsiniz.

Nasıl düşünmek gerek biliyor musun? Daha doğrusu neyi öğrenmek için çabalamak. Sadece panik yapmamayı öğrenmeli insan. O zaman her şeyi duru düşünebiliyorsun. Ortalama bir insan doğuyor, büyüyor, konuşmayı öğreniyor, okula gidiyor, ailesi ne yaparsa belli bir yaşa kadar o izleri taşıyor, sonra okulun derecesini arttırmaya çalışıyor ya da mesleki anlamda bir şeyler yapıyor, sonra çoğalıyor genlerini aktaracak yeni bir insan oluşuyor, izleri nesillere aktarıyor, yaşam mücadelesi veriyor, para kazanmak istiyor, kötülük yapmak istiyor, çevreyi hayvanları parçalıyor, iyilikler yapıyor.... insan virüs gibi.

Yapılanlar hep aynı iyi ya da kötü. Her şey aynı. Tarih aynı olanlar aynı. E ama her şey belliyken ben niye tatmin olamıyorum ki. Neyi yapamıyorum. Neyi göremiyorum.? Niye ayak uyduramıyorum? Bir şeyler eksik demek ki...

Eğer bana özellikle birini sevmenin nasıl bir şey olduğunu öğrenmek ister misin diye sorsalar ve bu kişi benim seçeceğim biri olsaydı birini gerçekten sevmek nasıl bir şey yaşamak isterdim. Onun beni sevip sevmediğini ve seviyorsa söylediklerinde ciddiyse bunun nasıl olduğunu görmek isterdim. Sevmeye değer veren birini sevmenin nasıl bir şey olduğunu onun bana ne hissettiğini bilmek isterdim. Sevmenin benim için anlamı çok büyük her zaman yazmama gerek yok. Sevmenin bir insanı kırılma noktasına yaklaştırdığının da farkındayım. Bu yüzden ben ne kadar dikkat edersem edeyim illa ki seven birini üzmüş olma ihtimalim var. Ve buna çok üzülüyorum. Keşke seni sevebilseydim. Keşke kalbini görebilseydim. Ve keşke ben de sevebilseydim..

 İyi geceler.

16 Nisan 2015 Perşembe

Mutlu Olan Gün

Merhaba. Saat sabahın 11'i. Bugün bir farklılık olsun dedim ve gündüz yazmaya karar verdim. Hava mükemmel güneş var ama biraz soğuk.

Bugün hayatımda bir şeylerin değişmesi umuduyla...

Sosyal medyada çok hesabım yok. Ama olanlar bile bana zarar veriyor. Sevdiğim konuştuğum arkadaşlarımın konuştuğumuzun dışında olduğunu görmek anlamak üzüntü veriyor. Zehirliyor beni. Katlanamıyorum. Bu yüzden çok az bir zaman sonra köklü değişiklikler yapacağım. Ve neredeyse sosyal medyanın sahteliği üzerine kurulan yapay dünyadan kendimi çekip kimsenin bilmediği bir dünyaya adım atacağım. Yani o sahteliği benimsemiş ve dünyayı oralar sanan insanların yapay hayatlarından zevklerinden çıkıp uzaylı gözüyle bakılan bir hayata geçeceğim. Yapabildiğim oranda.

Ne çalışmak istiyorum ne de bir yere sabitlenmek. Ama yapmak istediklerimi yapmam için önce bir şeyler yapmam lazım. Sonrası Allah kerim.
Hayatımda hiç çok arkadaşım olsun istemedim. Çok insan tanımak isterim ama dostum iki üç tane olsun yeter dedim. Ve her insanın sevdiği, sizin aşk dediğiniz, tek bir kişi olsun dedim. Her konuda olmasa da bir iki önemli konuda aynı olduğunuz kişi. Farklılık bazen iyidir çünkü. Kendini bunlara sahip hisseden insanlara selam olsun. Yaşayan en şanslı insanlar olduğunuzu düşünüyorum. Siz sevginizi herkese yayabilirsiniz. Herkesin hayatına ulaşabilirsiniz. Ve hayatınızın sonuna kadar da mutlu olabilirsiniz.

Bugün hayatımda bir şeylerin değişmesi umuduyla musmutlu günler...😊

3 Mart 2015 Salı

Uzak Nokta

İyi geceler.
     Herkes hayatını normal seyrinde sürdürürken ya da öyle olduğunu sanarken ben kendimi bilim kurgu fantastik bir filmdeymişim gibi hissediyorum. Bu filmde başrolüm ama daha sahneye çıkma vaktim gelmemiş gibi. Her şeyin içinde olup hiçbir şeye dokunamıyormuşum gibi. Buralara çok yabancıymışım gibi. Uçuyorken ya da düşüyor da olabilir bir yerlere çarpıyormuş gibi. Ama biraz daha zaman geçince sanki bir nefeste tüm bu pislikleri içime çekebilecek onlardan olabilecekmişim gibi. İnsanların güzel yönleriyle çinkin ve nankör yönleri arasında kaldım kendim de dahil.
     Hani bir şeyi düşünce sıradan makul normal gelir de sesli dile getirince çok saçma aptalca gelir ya işte insanlar genelde sadece düşünüyor. (Buradaki düşünme incelik ve zerafet anlamında değil bencillik ve tüketme üzerine.) Sesli söyleyince ise görmezlikten geliyor. Çoğunluğa uymayınca aptal oluyoruz. Kendimiz olmaya çalışınca ise bunalıma sürüklenen zavallı.!? Çünkü farklısın.
    Biri herhangi bir şeye zarar verdiği zaman benim verdiğim kötü tepki sonucunda üzerimde kalacak olan zamanlı bunalım sürecimden bahsedeyim biraz. Böyle bir durum sonrasında ben düşündüğüm tüm kötü şeyleri düşünüp görünüşüme yansıttığım zaman kendimi kötü hissediyorum. Hem bütün manyaklar beni bulduğu için, hem nasıl mücadele edeceğimi bilemeyip işe karambole daldığım için, hem ben nasıl kötü bir şey düşünebilirim diye, hem biri benim böyle kötü düşünmeme nasıl neden olabilir diye.
     Zor çoook zor.

14 Şubat 2015 Cumartesi

İnsan Olmak

     Kadın erkek ayrımını, dinin hayatımızdaki yerini, değerlerimizi, inançlarımızı, sevdiklerimizi seçtiklerimizi, yani ben dediğimiz her şeyi acaba hiç sorguladık mı? Savaşların neden olduğunu, cinayetlerin neden olduğunu, tüm dünyanın gittikçe neden kötü olduğunu, insana niye tecavüz edildiğini, insan ayrımını, eziyeti, işkenceyi, tacizi, bunların ne zaman başladığını ve nasıl sonuçlanacağını, kısaca hayatı hiç düşündük mü? Düşünmeliyiz çünkü tüm pislikler düşünmeyenlerin yüzünden oluyor.

     Hayatta iyilikler de güzellikler de var tabi. Mücadele eden insanlar, güzellikleri düşünen insanlar.. İnsanlar ilk zamanlardan beri bir şeyler için mücadele verdiler. Yapılan şeyin sonucu fayda sağlamasa bile çıkış yolu fayda sağlama amacı gütmüşse eğer fark etmez. Doğruyu söyleyen insanlar saygıyı hak ediyor. Dünyayı güzelleştirmek isteyen insanlar sevgiyi hak ediyor. Tüm güzelliklerin çok az bulunduğu, yaşadığım şu dönemde özellikle. Ve benim kalbinde iyi niyet barındıran insanlara saygım sonsuz.

     Şöyle geçmişe bir bakarsak eğer, filmler izlersek, kitaplar okursak, bunların gerçeklere yakın ‘’kurgular’’ olduğuna inanan biri olarak şunu söylemek istiyorum. Tüm bunların kökeninde ya inanç yani dinin ya da bencilliğin olduğunu düşünüyorum. Daha doğrusu din istismarcılarının  (savaşların çoğunun nedeni din kaynaklı olmasıydı. Bir din gelir öncekini yok etmeye çalışan insanlar savaşır. Herkes kendi düşüncesinin doğru olduğuna inanır. İnsanlar ölür.) ve kontrolsüz , karaktersiz, şerefsiz, bencil insanların (kadınları insanları rahat bırakın artık. Çocukları rahat bırakın. İnsanların karakterlerini rahat bırakın. Kendi işinize bakın. Kendi pisliklerinizi düzeltmeye çalışın.) olduğunu düşünüyorum. Bence olması gereken herkesin kendi işine bakması ve yaptıklarını yapamayacaklarını düşünmesidir. Seçme hakkının ciddi anlamda oluşması ve insanların saygıyı öğrenmesi kendi işine bakması gerekiyor.

     Çoook uzun yıllar öncesinden bugüne bakalım. Çok fazla kadın filozof, astronom, matematikçi, fizikçi var mı? Tabi ki yok. Olmamasının nedeni ise bu kadınların cadılıkla, fahişelikle, aptal gibi ifadelerle suçlanması, imkan verilmemesi, üstelik eziyet, tecavüz, taciz edilmesi. Son saydığım konularda kadınla erkek arasında bir fark bulamıyorum. Bulan varsa bana da anlatsın ki neden kadınların astronom olamayacağını biz de öğrenelim.

     Sokak ortasında dövülen kadınlar, hamile haliyle kaldırımda sürüklenen kadınlar, eğitimli? eşler tarafında felç olana kadar dövülen kadınlar, para getirmediği için dövülen kadınlar ve çocuklar, halktan biri tarafında kova ile kurtarılan sokak ortasında kocası tarafında bıçaklanmaya çalışılan kadın, babasının arkadaşı diye arabasına binince tecavüze uğrayıp öldürülen Mert, başına geleceklerden habersiz evine gitmek için minibüse binip tecavüze uğrayıp öldürülen yakılan bıçaklanan parçalanan Özgecan, 13 yaşında tecavüze uğrayıp fuhşa zorlanan, kör olana kadar dayak yiyen, sonra kaçan fakat kaçmasının sonucunu akrabalarının canıyla ödediği Luisa, sevgilisiyle öpüştüğü için 16 yaşında bulunduğu yerin yerlileri (kendilerini namus bekçileri ve adalet sağlayıcıları olarak gören beyinsiz kişiler) tarafından dövülen ve sonra intihar eden şu an bu bilgileri ve daha fazlasını nette yazan (ondan izinsiz bunları yazdığım için ondan şu an özür diliyorum) şu an 33 yaşında olan güçlü Fulsen, kendisinden boşanmak isteyen 30 yaşındaki karısını sokak ortasında önce ayaktayken, ardından yere yatırıp bıçaklayan 43 yaşındaki hayvan, bedeni parçalanarak öldürülen kadınlar.............

     Tamam daha öncede söylediğim gibi sadece kadınlar şiddet görmüyor aynı zamanda erkekler de şiddet görüyor. Ama bunu belki kadınlar kadar sesli söylemiyorlar. Ya da kadınların sokak ortasında öldürülmesi kadar benzer bir olay erkekler için çok yoktur. Ben şahsen hiç haberlerde kendisini terk eden kocasını çocuklarının gözünün önünde bıçaklayıp kurşuna dizen bir kadın görmedim. En azından bu oran bence daha az. Ama erkeklerin de şiddet gördüğünü düşünüyorum. Kadınlar daha çok manevi olarak zarar veriyorlar erkekler ise hem fiziksel hem manevi olarak.

     Arkadaşlar, daha çok erkek arkadaşlar. Ne alıp veremediğiniz var kadınlarla. Sizin istediğinizi yapmayan bir kıza da or..pu, sizin istediğinizi yapan kıza da aynı şekilde or..pu diyorsunuz. Yani sizin gözünüzde bir insanın cinsiyeti sizden farklıysa o kadın, o kız direkt or..pu oluyor. 

     Bir yerde bir kız gördüğünde özellikle de yalnız bir kız ya da çocuk; aklına tecavüz ve taciz etmek gelen insanların o hastalıklı beyinlerine lobotomi yapma isteği uyandırıyorsunuz insanda. Sizi nefes alacağınız kadar dar bir alanda ışıksız sessiz bırakarak ölene kadar kendinizle yani o hastalıklı düşüncelerinizle baş başa bırakma isteği uyandırıyorsunuz insanda. Hatta bazı insanlarda yapacağı şeylerin emrini cinsel organından alan bu hastalıklı kişilerin cinsel organlarına yapılması planlanan müdahalenin nasıl olması gerektiğini düşünme isteği uyandırıyorsunuz. Bazılarında idam edilmesi gerektiği fikrini, bazı insanlarda da işkencenin nasıl yapılması gerektiği fikrini uyandırıyorsunuz.

     Tüm insanlara, kadınlar ve çocuklar başta olmak üzere, kendini savunma, yardım etme, insani duygular, değer verme, dayanışma, dünya öğretilmeli, herkese her şey öğretilmeli ki pislikler azalsın. Anne baba olma, eş olma, sevgili olma öğretilmeli. Ama ilk önce sevmek öğretilmeli. Kendini, hayatı, insanları, hayvanları, dünyayı, bitkileri, her şeyi sevmek öğretilmeli. Belki pislikler biraz biraz azalmaya başlar.